Ahmet Ümit- Aşkımız Eski Bir Roman İnceleme








Dünyanın güzel, insanların iyi olduğunu sanacak kadar safsanız mutsuz olmanız kaçınılmazdır. 

     Merhabalar. Yeni bir yazı ile karşınızdayım. En sevdiğim alıntıyı yine yazımın başında paylaşmak istedim. Diğer beğendiğim birkaç alıntıyı yazımın sonuna ekleyeceğim.
Ben bu incelemede sizlere uzun süredir takip ettiğim ve bütün kitaplarını severek okuduğum Ahmet Ümit'in son kitabından bahsetmek istiyorum. Kitabımız üç ayrı hikayeden oluşuyor ve İstanbul'da geçiyor. Kahramanımız diğer birçok kitabında olduğu gibi Başkomiser Nevzat. Yazarın Başkomiser Nevzat'ı içeren kitaplarının yeri bende her zaman ayrıdır. İstanbul Hatırası beni en çok etkileyen eseriydi. İlk orada tanışmıştım başkomiserimiz ile.Tabi ki bu kitabında da başkomiserimize yardımcıları Ali ve Zeynep destek olmaya devam ediyor. Güler yüzlü sevgilisi Evgania da kitapta yer alıyor. Yani bu kitapta başkomiser Nevzat'ın yeni hayatına dair daha fazla detay var. Eski eşi ve kızından daha az söz edildiğini fark ettim. Evgania ve Azez bu kitapta biraz daha öndelerdi. Başkomserimizin kızına olan özlemi es geçilmemiş tabi ki. Azez'i severken her zaman kızını hatırlıyor ve gözleri doluyor. Ali hala sinirli ve her an patlamaya hazır bir bomba, Zeynep ise bir o kadar sakin. Evgania ise güleç ve bir o kadar anaç. Başkomiserimiz her zaman olduğu gibi bilge ve babacan.  Kitap oldukça sade ve anlaşılır yazılmış. Anlaşılmayacak cümlelere yer verilmemiş ve yazar bu kitabında da toplumsal sorunlara değiniyor. Kitap ile ilgili eleştirim hikayelerin kısa tutulması ile ilgili olabilir. Üç hikayede de bende eksik kalan bir şeyler var. Hikayeler eksik yarım kalmış gibi hissettim. Evet başkomiserimiz yine olayları çözdü ama ilk iki hikayede katilin yakalanması çok çabuk oldu gibi bir his uyandırdı. Sonuncu hikayede ise sonunda eksik bir şeyler var gibi hissettim. Onun dışında yine çok güzel bir Başkomiser Nevzat kitabıydı. Tek tek çözülmesi gereken parçalar, birbirine bağlanması gereken olaylar... Genel bir tanıtmadan sonra hikayelerin içeriğinden söz etmek istiyorum.


    Birinci hikayemizin adı kitaba da ismini veren ''Aşkımız Eski Bir Roman''. Bu hikayede karşımıza Edip Bey çıkıyor. Edip Beyle Pera Palas'ta bir oda da tanışıyoruz. Kendisin Agatha Christie kostümü giymiş biri tarafından öldürüldüğü söyleniyor. Kendisi hakkında konuşmamız gerekirse Edip Bey tam bir edebiyat tutkunu. Hatta eş seçimlerinde bile bu tutkunun etkili olduğunu görüyoruz. Eski karısı Feride, Çalışkuşu Feride'ye benziyor. Yeni karısı Bihter ise Aşk-ı Memnu'nun Bihter'ine benziyor.
Edip Bey nasıl böyle bir edebiyat tutkunu oldu peki? Bunu kitabımızın ilerleyen sayfalarında görüyoruz ama küçük bir ipucu vermem gerekirse annesinin vefat şekli ile hayatı değişiyor. Hikayemizde makyaj ve kıyafetle canlandırılmış birçok kadın roman kahramanı yer alıyor. Peki bunların hikayemizde ne işi var? Edip Bey'in edebiyat tutkusu ile mi ilgili? Bununla beraber tabi ki Edip Bey ve çevresi ile ilgili birçok şey öğreniyoruz. Peki kostümün altındaki kişi kim? Edip Bey'i kim öldürdü? Merak etmeyin yazının sonunda yazarımız bizi merakta bırakmadan katilin kim olduğunu ortaya çıkarıyor. Ben hikayenin  tadını kaçırmamak için katilden söz etmeyeyim. Bu hikayede aslında her şeyin göründüğü gibi olmadığını görüyoruz. İnsanların gösterdiği yüzünün altında başka bir yüzü daha olduğunu yazar bu hikayede bizlere bir kere daha gösteriyor. Maktulün ilk eşi hakkında izlenimlerimiz kitabın sonuna doğru değişiyor. Peki Edip Bey herkesin söylediği kadar masum muydu? Buna okurken siz karar verin. Hikayede birçok kitap ismi ve sanat eseri ile karşılaşıyoruz. Bu da hikayenin güzel yönlerinden biriydi benim için.

       İkinci hikayemiz ''Overlokçu Kız'' Merter'de bir tekstil atölyesinde Gülseren'in cesedinin bulunması ile başlıyor. Haberi alan atölyenin sahibi Hasan Bey hikayemizde ilk sayfalarda yerini alıyor ve kendisi ile hikayemizin devamında tekrar karşılacağız. Cinayet zanlısı ise cinayet mahalinde bulunan uyuşturucu madde etkisinde olan kardeşi Gülabi. Peki cinayet kardeşi tarafından mı işlendi?
Bunu hikayenin ilerleyen sayfalarında öğreniyoruz. Yazar bu hikayede bir toplumsal sorun olan töre cinayetlerine değiniyor.  Gülseren'in babaannesinin Gülseren ve kardeşleri üzerindeki baskısını görüyoruz. Bu baskının nedeni ise Gülseren'in törenin uygun  gördüğü kişi ile değil de sevdiği kişi ile evlenmek istemesiydi. Hikayenin bir kısmını Gülseren'in babannesi Satı kadına kızarak okudum. Gülseren'e evlilik için baskı yapması, o öldükten sonra takındığı tavır... Ama içimizde bir yerde biliyoruz ki bir yerlerde birçok Satı kadın var. Satı kadın sürekli Gülabi'yi ablası aleyhinde dolduruyor. Peki cinayetin bu doldurmalarla bir ilgisi var mı? Gülabi babaannesine dayanamayıp bu cinayeti işlemiş olabilir miydi? Belki Gülseren de kitabın başlarında anlatıldığı gibi değildir. Belki de gizlediği bir sır onu ölüme götürmüştür. Bunu öğrenmeyi bir önceki hikayede olduğu gibi kitabı okuyacaklara bırakayım.

      Ve geçelim ''Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne oldu?'' adlı üçüncü hikayemize. Bu hikayemiz Beykoz'da Leyla Bartugil'in cinayeti ile başlıyor ve Rus bir bilim insanı olan Jerkovski'nin kaybı araştırılıyor. Kendisi kansere çare bulması ile ün yapıyor. Peki Sergey nasıl kayboldu? Bir ilaç şirketi mi alıkoydu? Yoksa yaşadığı yasak aşk yüzünden mi kayıplara karıştı? Hikaye ilerledikçe Leyla Hanım ve Sergey'in yasak aşk yaşadığını anlıyoruz. Leyla hanım eşi ile evlenmeden önce Sergey ile tanışır, bir süre beraber olduktan sonra Sergey kanser hakkında çalışmalarını ilerletmek
için Küba'ya gider. Buna sinirlenen Leyla Sergey gittikten sonra Mazlum ile evlenir. Yıllar sonra bundan çok pişman olduğunu söyler ve Sergey'le kaçma planları kurar. Bu kaçma hikayesinin sonu Leyla Hanım'ın ölümü ile sonuçlanır ama Sergey kaçmak için Leyla Hanım'la buluşmaya gelmeden önce kaybolur. Bu hikayenin bir bölümünde Nevzat, Evgania, Ali ve Zeynep aynı masadadır ve cinayet hakkında konuşurlar. Evgania ''Nevzatcım, aşk öldürmez, eğitimsiz, bencil, ruhsal olarak gelişmemiş insan öldürür. Sorun aşkta değil, sorun nasıl seveceğini bilmeyen insanda. Bu vahşeti daha çok erkekler gerçekleştirdiği için, sorun nasıl seveceğini bilmeyen erkeklerde.'' diyor. Yazar bence burada kadın cinayetlerinin sebeplerinden birini yazmış. Seviyorum diyerek kendi bencilliğini saklayan insanlara değinmiş. Bu sohbetlerinden sonra '' Aşk yapılan her şeyi doğru kılar mı?'' sorusuna cevap aranıyor bir nevi. Bu hikayede bir de çaresiz bir babanın kızı için neler yapabileceğini, kızı iyileşsin diye ne kadar çaba gösterdiğini görüyoruz. Kitapta cevap aradığımız öncelikli soru: ''Sergey nasıl kayboldu ve nerede?'' Bu konuyla ilgili bir çok teori okuyacağız ve bu sorulara kitabın başından itibaren cevaplar arayacağız. Bazı soruların cevapları hemen önümüze çıkarken bazı soruların cevaplarını kitabın sonuna kadar bekleyeceğiz. Aşk her yapılan şeyi doğru kılar mı? Her şeyden ama aşığım diye sıyrılabilir miyiz? Bence aşk her şeyi meşru kılmaz. Eylemlerimizi gerçekleştirirken sadece kalben değil, mantıken de düşünmeliyiz. Aşık olduğumuz için yaptığımız eylem çevremize zarar verebilir. Bazen de kitapta olduğu gibi en sevdiklerimiz zarar görebilir. O yüzden bence eylemlerimiz aynı zamanda mantık çerçevesinde de olmalıdır.


Yazımı sonlandırmadan önce kitaptan birkaç alıntı paylaşmak istiyorum.

1-Tutkularının esiri olanların zihinleri sadece bir hedefe kitlenmiştir; arzularını hayata geçirmek.

2-Unutmamak gerekir ki, insan evladının en temel özelliklerinden biri açgözlülüğüydü.

3-Dünyanın güzel, insanların iyi olduğunu sanacak kadar safsanız mutsuz olmanız kaçınılmaz.

4-Aşk gerçekten kişiye özel bir duyguydu. Birbirine benzer gibi görünse de, her aşk biricikti.

5-Seven insan, en imkansız ihtimalleri bile kabul etmeye hazırdır.


Polisiye kitap sevenlerin beğenerek okuyacağını umduğum bir eserden bahsettim bu yazımda. Umarım keyifle okursunuz.







Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar